Sıkı Duruş -Direniş...
SIKI DURUŞ -DİRENİŞ...
Sevgili okuyucularım biliyor musunuz? Yaşamın içindeki olumsuzlukları irdeleme huyumdan ve doğruyu yaşamayı tercihimden dolayı şüpheye düştüm artık! Hatta “arıza bende mi” de der oldum... Yoksa yaşanan zamanımın gerçekleri mi beni şüpheye düşürdü... Ama arızanın bende olmadığını biliyorum... Çünkü benim felsefem de “Doğru söyleyeni dokuz köyden de kovsalar benim köylerim bitmez”... Sağlam düşüncesi var... Doğru gerçekler “hesap döner sap döner gün gelir devran döner” de derim... Öyle de olur bizzati yaşamın gerçeklerini yaşadığım için... Evet, çok da uzatmadan özde konuya geleyim...
Biz böyle değildik ki; neden böyle olduk? Yolumuz dikenli, sağımız-solumuz adeta utanç duvarı gibi... İnanın artık körebe oynasak bile nafile, yok kurtuluşumuz… Çünkü “kör tuttuğunu seviyor” Kime güveneceğiz, kime sırrımızı vereceğiz? Kiminle hayatı paylaşacağız? Kimle dostum diye bir kahve içeceğiz? Ben mi değiştim yoksa zamanın değişimi mi bize bunları yaptırıyor? Ya da insanlar artık bazı değerlerini kayıp mı ediyor? Bu beni çok duygusala bağlıyor... Sıkı duruşla kazanma felsefesi de işin içine girince eeee... Güçlü oluyorsun... Duyarsız bir toplum, menfaatler üstüne kurulu dostluklar, yapay gülüşler, suni bakışlar. Bulunduğum ortamı terk ettiğim anda yüzüme gülenlerin arkamdan atıp tutmaları, gıpta ettikleri duruşuma karşı yüzüme asla söyleyemedikleri şeyleri söylemeleri… Kısaca ceplerinde yığınla maske taşıyan riyakar yüzler!!! Kimlik bulamamış şahsiyetlere hayata bağlanamama nedenlerin de kusurlu yaşamlarındaki duruşları olduğunu söylüyorum... Doğru söylemem de mi hata!!! Zaman hızla akıyor… Yerine konulmayacak tek şey… Evet, Zaman...
Bu anları neden iyilikle değil de kötülükle geçirmek için çabalıyor insan kimliği? Neden kendimize olmasını istemediğimiz bir şeyi karşımızdakine yapıyoruz? Yapmakla da kalmayıp bir de “oh be” diyoruz! Yanlış... Yaradanın vermiş olduğu gerçek insan kimliğine uymuyor... Ben insanlığı özledim; kibrit kutusunda atılan sözleri, yağmurda, karda bir kez camda görmek için sevdiğini, ıslanmaları özledim! Bir simidi paylaşarak mutlu olmayı özledim! Parası olmayanın olan tarafından bileti alındığında, gözlerdeki o sevinç ışıltısını özledim… Hiç bir şeyin farkında olmadan yorulup uyuya kaldığım çocukluğumu özledim... Daha tonlarca özlem...
Ertelemek yaşamın özünü kaçırır. Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, özlediysen arkasından koş. Şimdilerdeyse nefes alamıyorum! Çünkü önemsediğim ve önemsemediğim olumsuzluklar var! Gülemiyorum çünkü iyilik yaptığım için değer bilmeyen şahıslar beni üzdü! Ben; nefes almayı, gülmeyi, samimiyeti özledim! Yaaa ben; gerçek insan vasfı olan karakterli değerleri özledim... İnsanlığı özledim... Hala insanlara olan inancımdan bir şey kaybetmedim… Ve hala inanmaya devam ediyorum... Yaşama dair karşıma çıkan onca olumsuzluklara, haksızlıklara rağmen, bazen sendelesem de dimdik ayakta durarak hala mutluluklar ülkesini arıyorum… Biliyorum ki var. Olmalı mutlaka… Olacak bir yerlerde! Kendime diyorum ki; paylaş, yardımlaş, destek ol. Sana ihtiyacı olanı imkanların dahilinde geri çevirme… Evet, erdemli insan profili bu davranışlar içinde olmayı gerektirir... Günümüz yaşamında maalesef baştan aşağıya profiller mutasyon (değişim) yaşıyor... Yazık çok yazık... Yaşamın renklerini (yeşil - mavi ve gökkuşağı) karalamanın anlamı yok... Çünkü zaman bir varmış bir yokmuşla sınırlı... Yüce yaradan akıl fikir doğru yaşam duyarlılığı versin kendini bilmeyen yaratılmışlara... Güzelliğin sınırı yok! İyiliğin ölçüsü olmaz…
Ben, bana yapılanlara rağmen hala inat diyorum ki; Boş verdim, dolu aldım... İnsan olarak kişiliğimden hiç bir çıkar gözetmeksizin, ödün vermeden elimden geldiğince hayatta duyarlı ve farkında olarak vücut bulacağım... Tabii ki önce sağlık diyerek...
Sevgili okuyucularım sizlere saygı ve sevgi sunuyorum, bizzati duygularımı paylaşmak istedim…
Daim sağlıkla ve sevgiyle kalın...