Ne Yapılmaya Çalışılıyor?
NE YAPILMAYA ÇALIŞILIYOR?
Değerli okuyucularım, köşemde sizlerle hayata bir es verip kalanından devam ediyorum... Beden yorgun, kafa yorgun neticede gündem yorgunluğu... En beteri de ruh yorgun… Ama olsun yine de hayat mücadele ve yola revan...
Yazıma bir soru sorarak başlamak istiyorum... Bıkmadan usanmadan bu soruyu sormak mı gerekiyor: İnsanlar neden ölüyor? Malum bu günlerde fazlası ile tüm dünyayı sarsan felaketlerin (yangınlar- seller- depremler-mikroplar-yokluk-sefalet) ardı arkası kesilmiyor... Halen bir de bitmek bilmeyen inadına virüs ile olan mücadele ve kayıplar...
Tabii ki ecel ile takdir - i ilahinin addi ile olan hayatın kaybı... Elbette yüce yaradan rahmet etsin... Vefat edenlerin mekânı cennet olsun... Huzurla uyusun ve dahası yapılması gereken duygu yüklü sözlerle kalp alma durumu yaşıyoruz... Zihnimiz cevaplar arıyor... Elbette dünya fani ama kayıp olunca sorulur oluyor...
Malum geçtiğimiz yıllar içerisinde büyük bir gizlilik içerisinde pişirilmiş, kotarılmış, kiminin alkışladığı, kimininse şiddetle protesto ettiği bir “teknolojik savaş”, çok zor sorunları bizlerle tanıştırdı. Bende yaptırımsal duruma istinaden soruyorum...
Teknolojinin hapsi ne kadar faydalı? İnsanoğlu içerde ne kadar zorunlu yaşam sürdürebilme ihtiyacını gerçek kabul eder? Sıkıştırılan beyinler isyan edici olmaz mı?
Neyin kafası yaşatılıyor? Yapılmak istenen kafaları karıştırarak duyuları durdurma boyutuna getirmek mi? Düşünceleri durdurmak mı? Yok ediş mi? Nedir ha! size soruyorum ne yapılmak isteniyor?
Yaşam içerde ve dışarda hayat bulur... Soruyorum... Bu yaptırımsal zorlamalar nereye kadar sürdürülebilir?
Çözüm sadece zipleyerek sonuç buluyor mu? Aaaaa... Pek tabi zorunlu olarak duygu karmaşası ile bedenleri yoran bir sıkıştırma faydalı olacaksa... Maalesef tam tersi de olabiliyor...
Konuyu uzatmadan soruyorum nedir bu paylaşılamayan? Yapma etme dünyası... Masal masal Matilda...
Nedir bu kompleks, narsistlik ve bencillik? Hey arkadaş! Kefenin cebi yok...
Ne yaparsan yap... İstersen dünyayı satın al... Bir tek sahip var...
Sen onu da çok iyi biliyorsun ama ne yapmaya çalışıyorsun?
Daha doğmadan yani hayat bulmadan ne kadar nefes alacağın hesaplı...
Biraz durum ve gerçeğe ulaş...
Kimse sana Nietzche'nin üst insanı ol demiyor...
Evet, ol ama önce İnsan ol...
Nitekim insanoğlunun da her birinin bildiği kavramsal yaşam değer olan evrende de her şey zıttı ile birlikte anlam kazanır...
İyilik-kötülük, Gece-gündüz, Kadın-erkek, Güzellik-çirkinlik, Acı-neşe, Adalet-adaletsizlik, Az-çok, Eski-yeni, Varlık-yokluk, Yaşam-ölüm, Geçicilik-ebediyet,
Az-çok, Eski-yeni, Varlık-yokluk, Yaşam-ölüm...
Hareket de bu zıtlıkların mücadelesi ve rekabeti ile ortaya çıkan yaşam enerjisidir...
Gece olmadan gündüze dönemeyiz,
Acı olmadan neşenin varlığı bilinemez,
Bugüne girerken dünü terk edemeyiz,
Ölüm olmadan yaşamın, geçicilik olmadan sonsuz olanın bilgisine ulaşamayız...
İşte Afrodit ve Hephaistos'un birliği de bu zıt kutupların doğada bir bütün olarak varlığını işaret ediyor...
Ve bir gün herkes hak ettiğini bulur... diyor.
Sonuç olarak; hayatımızda ne kadar zıtlıklar olursa olsun, ki; olacaktır bu evrenin kuralı... Siz bu zıtlıkların içinden mutlulukları yakalamayı ihmal etmeyin... Mutluluklar ve huzur dolu bir yaşam olsun tüm okuyucularıma...