Gündem Terör ve Savaş...
Sevgili ve değerli okuyucularım gün geçmiyor ki siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmi, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren dahası acı ve üzüntü veren terör olayları yaşanmasın. Bugüne kadar siyasi yazı yazmadım. Evet; elim ne kadar yazmaya gitmediyse de bu sefer kendimi kontrol edemedim ve yazma kararı alarak sizinle ilk siyasi köşe yazımı link adresim zambakart.com’da paylaşmaya karar verdim.
Hayat devam ederken hepimizin yaşadığı bizi derinden etkileyen üzüntülerle yola devam etme çabamız vardır. Tabii bu çabalar, sağlığımıza da dikkat etmemiz ayakta durmamız için gerekli bir hassasiyettir. Çünkü; nefes alırken yaşama her şekilde tutunma ve ayakta durma çabamız devam etmek durumundadır.
Konuyu dağıtmak istemiyor ve direk giriş yapmak istiyorum.
1990’lı yılların sonrasında, stratejik tehdit algılamaları çok boyutlu ve değişken hale dönüşmüştür. Yeni tehdit algılamaları; bölgesel ve etnik çatışmalar, ülkelerdeki ekonomik istikrarsızlıklar ve belirsizlikler, kitle imha silahları ve uzun menzilli füzelerin yayılması, kökten dincilik, uyuşturucu ve her türlü silah kaçakçılığı, uluslararası boyutta ortaya çıkan yeni tehdit ve riskleri de beraberinde getirmeye başlamıştı.
Daha sonrasında, klasik terör örgütü ve faaliyetlerinin yanı sıra nükleer, biyolojik ve kimyasal maddeler kullanan, uyuşturucu trafiği ile iç içe olan, iletişim (bilgisayar) üzerinden kurulup işletilen yeni terör örgüt ve faaliyetleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Maalesef evrensel bir gerçek olan Terör; bugün olduğu gibi gelecekte de dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri olma özelliğini koruyacaktır.
Dünya devletleri tarafından kabul edilmiş ortak bir tanımı olmaması nedeniyle; neyin, ne zaman terör olduğu, problemini karşımıza getirmektedir. Zira aynı kişinin aynı fiilden dolayı bir tarafta özgürlük savaşçısı bir kahraman, diğer tarafta ise en affedilmez suçları işlemiş bir hain olarak değerlendirilmesi, terörizm probleminin çözülmesi açısından ikilem oluşturmakta ve mücadeleyi güçleştirmektedir.
Terör; insanlığın karşı karşıya bulunduğu en önemli ve en tehlikeli sorunlardan biri olarak kabul edilmesine rağmen, uzlaşmaya varılmış bir tanımın olmaması ciddi bir eksiklik olarak görülmektedir. Temel kavramlar üzerinde anlaşmazlık, herkesi kendi ideolojik yapısı içerisinde çözümler aramasına, dolayısıyla birbiriyle çelişen yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Terör; eylemlerini haklı gösterecek gerekçe ne olursa olsun başta insanların yaşama hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yöneliktir, devlete karşı çıkmadır.
Terör ve Terörizm, ekonomik, sosyal, teknolojik ve kültürel gelişmelerinin önündeki en büyük engel niteliğindedir. Bir anlamda teröristler demokratik temel düzenin kendilerine sağladığı hak ve özgürlükler ortamını kullanarak saldırılarını bu çerçevede gerçekleştirmektedirler. Kendilerine karşı konulduğunda ise, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
Hepimizin literatürde bildiği gibi “Terör” ve “Terörizm” farklı kavramlardır.
Terör; her türlü şiddet hareketlerini içermekte olup, örgütlü ve kuralsız şiddet hareketleri olarak tanımlanabilir.
Terörizm ise siyasi unsur içeren, yani bir ideolojisi bulunan ve mevcut sistemi şiddet yoluyla tahribe yönelmiş, bir ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin şiddet eylemleri temelinde, mevcut siyasi iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetlerdir.
Siyasal bir özellik taşımayan şiddet hareketleri, örgütlü bile olsalar organize suç hareketleri olarak tanımlanmakta, suçu dışında tasnife tabi tutulmaktadırlar. Terör eylemlerinin ortak özelliği; “bir ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal ve anayasal yapılarını sarsmak ya da yıkmak amacıyla bilerek ve kasten yapılmış olması” olarak belirginleşmektedir.
Yıllardır ülkemizde kan döken PKK’dan kurtulmak için verilen mücadele maalesef sonuç getirmediği gibi her gün üzerine daha da vahim olan bir tablo eklendi. Evet; ben günlerdir ülkemizde gelişen terör olaylarının dışında şu soruyu kendi kendime sorar oldum. “Savaşan ülkeler olan İsrail ve Filistin’de ne işimiz var?” ve “Neden bizim askerimiz orada olmalı?” Araştırmam sonucunda edindiğim çarpıcı bilgiler şunlar oldu...
-Öncelikle, komşu ülkeler. Elbette bu ülkedeki gelişmelerin bizi etkilememesi mümkün değil. Kaldı ki, bunlar kötü gelişmelerse!... Ki berbat... Gelecek günler ne olur kestiremez durumdayız...
-Sınırımıza yakın bölgelerde PKK-PYD için Türkiye koridor açılmasına da izin verecek değil... Fikrimce açılmamalı zaten...
-Binlerce kilometre öteden bir sürü devlet sınırımızdaki bir ülkeye asker yığıyor. Ne haliniz varsa görün demek zayıflık olmaz mı? Offff...kabullenebiliyorsan!...
-Ülkede onlarca masum yok yere katledilirken sessiz kalmak büyük bir ülkenin yapacağı iş midir? Değildir ama... Ülkelerini müdafaa etmek için mücadele vermek durumundalar. Sadece sivil halka (kadın-çocuk-yaşlı) yapılanlar beni ilgilendiren tarafı...
-Burnumuzun dibindeki bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesini sağlamak da Türkiye'nin geleceği için en mantıklı olan olmuyor mu? Oluyor ama yine yaşananlar mantık dışı... Vahşet...
-Bölgedeki en güçlü devlet olarak bölgede huzurun sağlanması da batılılardan önce Türkiye'nin yapması gerekenlerden biri değil mi? Evet; bizi bu durumun içine çekme çaba ve amaçları da çarptırılmış durumda... Dahası Türkiye’nin bekasını zorlamaya yönelik!!!...
-Türkiye'nin varlığının; Savaşan ülkede günden güne artmakta olan etnik ve mezhepsel çatışmaların coğrafyanın geneline sıçramasının da önüne geçmesi için elzem!!!...
-"Savaşan ülkelerin savaşı bizim meselemiz" değil demekten vazgeçme çabama istinaden TSK’nın savaşan ülkelerin aslında iç meselemiz olduğunu gösterme çabaları devam etmektedir.
-Özellikle Orta Doğu'da iç mesele-dış mesele gibi bir ayrımdan bahsetmek? Eğer Türkiye bugün savaşan ülkelerde ise yapılan ve yapılacak her şey geleceği tahsis etmek adına mı diye soruyorum... Fakat kabullenmekte de zorlanıyorum.
Saygıdeğer okuyucularım son günlerde sayıları daha da artan şehitler verdik o topraklarda “O ZAMAN O ÜLKELERDEN TSK ÇEKİLMELİ Mİ? Beynimde yığınla sorular...
Türk askeri o topraklara din kardeşliği için gidiyor. Toprak, mal, mülk ve aklımıza gelebilecek maddi değerlerin hiçbiri için gitmiyor diyorum. Araştırmada ve gerçeklere ulaşmada ya da anlamlandırmakta zorlansak da yüce Türkiye Cumhuriyeti ne yaptığını biliyordur diye düşünüyorum.
İslam dininin emri “herkim Müslüman kardeşine yardım etmez ise onun imanı gitmiştir” ... Şayet Müslüman değil ise Türkiye’nin bekası için mazlumu korumak için Türkiye ordadır.
Yaşasın T.C.!!!
Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin Destanı 'nda ne de güzel yazmış insanlığın idealini.
"Hep bir ağızdan türkü söyleyip, /
Hep beraber sulardan çekmek ağı, /
Demiri oya gibi işleyip hep beraber, /
Hep beraber sürebilmek toprağı, /
Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, /
Yârin yanağından gayrı her şeyde, /
Hep beraber diyebilmek için... " diyor... Ve...
Yazıma son verirken barış, huzur ve mutluluk kardeşliğe güç veren unsurlar olup, sağlıkla daha uzun bir yaşam sürmemizin aktörü olacaklardır.
Ulu Önder Atatürk’ün de dediği gibi şu sözü çok değerli:
“İslamiyet yobazlara bırakılmayacak kadar mükemmel bir dindir”...
Siz siz olun yaşamın soluk alırken ne kadar üzüntüler, acılar yaşansa da günün ve anın sağlıkla yaşanılası olduğunun bilincinde olun.