“Bellek Geçitleri” Sergisi Gergedan Art´ta
“Bellek Geçitleri” Sergisi Gergedan Art’ta
Açılışı; 20 Mayıs 2023 Cumartesi günü olan “Bellek Geçitleri” adlı karma sergi “Gergedan Art” Asmalı Mescit Mah. Nergis Sok. No: 8/A Beyoğlu /Tünel-İstanbul adresinde gerçekleşti.
Sergi, 10 Haziran 2023 tarihine kadar sanatseverlerin izlenimine açık olacak.
“Ömrümüzün hafıza kaybıyla bitip bitmeyeceği şimdiden belli değil, ama hafıza kaybıyla başladığı kesin.”
Bellek, zihnin “muğlak derinliklerinde bir yolculuk. Hem unutma hem hatırlama mücadelesi barındıran, bireysel olduğu kadar toplumsal olan bir keşif macerası. Yarayı deşmek, tarihin tozlu sayfalarını karıştırmak, hatıra defterinin arasına bazen ayraçlar yerleştirmek bazen bu sayfaları bizzat yırtmak yakmak, öte yandan bellek insan yaşamında yapmacık olduğu kadar doğal ve gerçek, yapıcı olduğu kadar yıkıcı ve güvenilmez. İktidarla güç ilişkileri, toplumsal cinsiyetin eşitsiz bir şekilde dağıttığı roller, teknolojik gelişmeler ve üretim-tüketim sistemlerinin şaşırtıcı ve dönüştürücü ilerleyişi, nesilden nesile aktarılan kalıtımsal özellikler, benliğin hafızayı ele alma ve onunla kurduğu bireysel ilişkiyi etkiliyor. Bellek, yaşamda “kalıcı ile geçici olanın tam ortasında” dönüştürücü, kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir hazne olarak yer alıyor. Nalan Türkeri Hafıza toplayıcısı; Merve Semerci Çıplaklığımı gizleyen keskin örtüler; Emrah Danacı Tiran, Yakup Kuyucu Palimsest Dokular, Elif Taşhan Zihnimizin oyunları isimli resim çalışmaları; İlyas Yılmaz İnsanlığın başlangıcından beri adını verdiği heykelleri ve Tuğba Öztan hem resim hem heykelden oluşan Bedenim bilişim midir? isimli yapıtlarıyla “Bellek Geçitleri” sergisinde hafızanın birbirinden farklı işlevlerine kendi sanatsal merceklerinden bakarak hayat veriyor.
Alıntılar: Douwe Draaizma, Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer, çev. Gürol Koca (Metis, 2012) 2.basım.
Hafıza Toplayıcısı / Memory collector
Nalan Türkeri kendini bir vakanüvis olarak tanımlıyor. Bu görevi yerine getirirken tek tek olayları takip etmekten ziyade bir hafıza toplayıcısı olarak kadim kuvvetlerin bedenle kurdukları bağlantıları inceliyor. Sadece akıl yoluyla algılanan, şimdiki zamanın saikleriyle görülebilen bariz imgeler onu ilgilendirmiyor, kazarak, örtüleri kaldırarak, maskeleri indirerek kaynağa inme peşinde. Bedende yaşayan ama zaman ve mekân sınırlamalarından azade kalabilmiş ilksel gücün izlerini sürüyor. Ölümlülük ve ölümsüzlük aynı bedende bir arada. Bir labirentte bilincin farklı boyutları arasında yolculuk ediyor. Benlik gücünü bu arkaik güzergâhta gezinirken biriktirdiği hafıza kalıntılarından topluyor.
Çıplaklığımı gizleyen keskin örtüler
/ My nudeness covered with sharp clothes
Din, aile, kılık kıyafet, dil ve şu an içine doğduğumuz kurallar bütününden oluşan kültür olmasaydı yani ikinci doğamız olmasaydı nasıl bireyler olurduk? Ya da birey olur muyduk? Merve Semerci, bir toplumda yaşamanın bir çağa bir cinsiyete bir aileye ait olmanın beraberinde getirdiği karmaşık duyguları deneyimlerken, biyolojik doğa ile kültürel doğanın iç içe geçtiği girift yapıyı sorgulayarak hem bu yapının sayesinde hem de buna rağmen serpilmenin yollarını arıyor. “Çıplaklığımı gizleyen keskin örtüleriniz içinde” diye yakınırken bir yandan kendi silahlarını kuşanıyor. “Keskin bıçaklarımla kesebileceğim örtülerinizin içinde” diyor, ve belleğine ekilen sarmaşıklarla büyümeye devam ettiğini ilan ediyor.
/ Is my body informatics?
İçinde bulunduğumuz enformasyon çağında, teknolojinin beraberinde getirdiği bir epistemolojinin içindeyiz. Yapay zekâ belleklerimizle ilgili algılarımızı değiştiriyor. Çağdaş insan kendisini kendi yarattığı makineler üzerinden anlamaya çalışıyor. “Ama biz kavanozdaki bir beyin değiliz." Bedensel, kültürel, sosyal, kozmolojik, natürel bir döngüsellik içindeyiz. Belleklerimiz parçalı, kırılgan, akışkan, içsel, manipülatif, yeni deneyim ve duygulanımların yarattığı değişikliklere açık ve KENDİLİĞİNDEN. Tıpkı doğanın kendine özgü hesaplanamaz gücü gibi. Tuğba Öztan bu düşünce filizlerini izleyerek organik ile yapay belleğin dualitesini, bedensel varlıklarımızın kapasitesini, doğa ile bağlantısallığımızın sınırlarını sorguluyor. Bu sınırlarda "Bedenlerimiz dönüşürse belleklerimiz de dönüşür mü?” sorusuna yöneliyor. Bedenlerimize hayvansal ve bitkisel üstözellikler eklemleyebilseydik (uzak değiliz), Yeni doğa (Androposen) ile daha fazla uyumlanabilir miydik? Belleklerimiz neye dönüşürdü? Kendimizi burada yeniden anlamaya çalışsak nasıl bir dünyalı, ya da nasıl bir dünyada olurduk? Kendimizi buradan yeniden anlamaya çalışsak ve tüm fişleri çeksek nasıl bir dünyada olurduk?
Tiranların muvaffak oldukları en inanılmaz şeylerden biri ettikleri kötülüklere bir şekilde taraftar bulabilmeleri. Tiranlar bunu yaparken bıkmadan usanmadan tabulara, kutsallara ve tabii ki kanaatlere başvuruyor. Peki onlara güç kazandıran bu kanaatler nasıl oluşuyor? Diyaloğu ve değişimi mümkün kılan sorgulama, düşünme ve öğrenmeden, insan ne zaman vazgeçebiliyor? Kanaatleri kırmak, onların ötesine geçmek niye bu kadar zor? Kibir mi? Körlük mü? Hangisi hafızayı tek bir imgeye sabitleyen? Emrah Danacı, “Uzun zaman önce bu şehre bir tiran çöktü” diyor ve Tiran adlı çalışmasıyla şunu soruyor “Yaşıyorken, sinsi sinsi, yavaş yavaş hayattan koparılışımızın hesabını kim verecek?”
İnsanlığın başlangıcından beri / Since the beginning of humankind
Genetik yolla aktarılan fiziksel özelliklerin yanı sıra, ebeveynlerimizin BELLEĞİ de genetik yolla aktarılabilseydi ne olurdu? İlyas Yılmaz bu sorudan hareketle belleğin nesilden nesile aktarımını sorguluyor. İnsan, sahip olduğu bilginin tamamını kendi belleğinde depolama konusunda yetersiz olduğu için tarih boyunca öğrendiklerini taşa, papirüse, parşömene veya kâğıda yazarak bilgisini korumaya ve böylece sonraki nesillere aktarmaya çalışmıştır. Ancak bu bilginin saklandığı kitaplar, kütüphaneler ya da mekânlar dini-siyasi zorbalarca yakılmış, bilgi ya tahrip edilmiş ya da yok edilmiş ve her defasında kaybolan kayıtları yeni baştan edinmek zarureti ortaya çıkmıştır. Bu durum insanlığın gelişme sürecini geciktirmiştir. Günümüzde, gelişen bilim ve teknoloji insanın bellek konusundaki eksikliğini Yapay Zekâ ile giderme gayretinde. Yapay Zekâ, YAPAY CANLILAR üretilmesine olanak sağlayacak ve onların bellekleri hiç kaybolmayacak. Her biri öğrendiği her şeyi diğerleri ile anında paylaşacak, bilgi katlanarak çoğalacak. Belki insanlara da İMPLANT BELLEK takılacak ama bu gidişle hayatın öznesi İNSAN olmaktan çıkacak.
Zihnimizin Oyunları / Games of the Mind
Zihnimizdeki benlik, aydınlığın simgesi, karanlığın diğer yüzü. Yeryüzündeki varoluşumuzu sorgularken parçaları kâh yap-boz haline getirip kâh birleştirmeye çalışırken aradığımız cevap tam olarak ne? Sürdürdüğümüz yaşam mı? Yoksa diğer taraf mı? Elif Taşhan insanın dünyevi meselelerini ele alırken yaşam ile ölüm arasındaki ayrılmaz ilişkiyi sorguluyor. Bilim mantığın izinden gitmeyi önerirken rüyalar bu yoldan sapmayı. Bellekte yer eden geçmiş dersler çıkarmayı öğütlerken tesadüfler derslerin anlamsızlığını gösterdi. Zihin eski ile yeni arasında hep bocaladı, bocalamaya devam ediyor. Varoluşsal çıkmazlar aynı zamanda ölümlülük bilincine sahip bir zihnin yarattığı bir oyun mu, bir oyalama taktiği mi? Bu yap-boz oyununda muhtemelen bazı parçalar hep eksik kalacak dolayısıyla oyun yaşam lehine hep sürecek.
Palimsest Dokular / Palimsest Textures
“Kavramsallıktan öte, plastikliği seviyorum. Ve altında şiir olan palimsest dokuları.” diyor Yakup Kuyucu. “Nesneler, sözcüklerin ötesinde resimde; renk ve biçimle var olurlar. Renklerin kendisi bir dildir. Dilin kendisi fenomonolojik bir nesnedir. Resme böyle de bakılabilir.”
“Boris Vian şöyle der: ‘Anı yoktur. Anıların kendisinden kaynaklanan başka bir kişilikle yaşanmış, başka bir hayat vardır.’ Bu düşünceye katılırsak, şimdinin içinden bakarız nesnelere. Dünyayı bir çerçeveye alamadığımız için resimden taşar nesneler. Bu yüzden gözlerimle resimden taşan her nesneyi görebilmeyi çok isterdim. Evren, bir resmin çerçevesine sığamayacak kadar geniş...”
Yakup Kuyucu, çıktığı uzun motosiklet yolculuklarında resimde görülen tüm renklerle ve canlılarla bir yerlerde karşılaştı. Şimdi resimleri onun belleği, gördüğü renkleri ve biçimleri bu resimlerde hatırlamaya çalışıyor.